Sayfalar

Eylül 12, 2013

GERÇEĞİN SONSUZ HİKAYELERİ

İçimde teşekkürden başka şey bilmeyen bir çocuk var. O, hep kendi köşesinde duruyor. Sana anlatmak istediği kısa hikaye ise şöyle;

Başlangıç ve sonu biraz kenara koyup bir park düşün beyaz perdeli bir enerji tablosunda, hafif renkler eşliğinde ama sıcak çizgilerle kendini tamamlayan. Kumu ve salıncağı da yok bu parkın. Bir ağacı var ki ihtişamlı yapraklarından gövdesine düşen gölgesi ile insan barınağı olmuş. Buğday, başaklar var ağaca ev olan Uzunçayır Tarlası'nda. Öyle uzun bir arazi ki bu; ötesini görmeyenin sonsuz bildiği. Birkaç çocuk var tanımsızlığı tanımlı olan bu tarlada. Yakınlar birbirine ama değmiyorlar hiç. Buğdaylara dokununca hissediyorlar aslında birbirlerine dokunduklarını.

Biri dimdik duruyor çocukların ve doğruca ileri bakıyor, biri eğmiş başını yeryüzüne bakıyor; ayakları altına serili yeraltı evrenine. Bir çocuk daha var ki o da gökyüzünde olan arayışların perdelerini aralıyor. Her baktığında o dokunamadığını düşündüğü gökyüzüne, yeniden doğuyor çocuk. Gitmek geldiği kadar içinden, kalmak da geliyor aklına. Hele biri var ki sırtını önüne bakana dayamış gerideki manzaraya bakıyor. Güvenli olduğuna inanmış olsa gerek sırtını dayadığı yerin. Çaprazları ise göz uçlarında bu manzaranın. Görünen, görünmeyen her gerçek kendine özgü, kendini işleten bir evren bu tabloda. İçi dışı hem görünür hem görünmez.

Bu tablonun içinde böylesine yüzeysel bir anlatıma tabii tutulmuş derin ve gizemli bir çocuk evreni var. Günlük konuşma diline dönecek olursak sadece bir paradigma da denebilir. Aslında başka olduğunu ikimiz de biliyoruz. Önceden ayrı bilinenler de şimdi bütün, her şey bir bütün. Ressamı tarafından oyun alanı olarak görülen bir park mesela bu tablo.

Tablodaki çocuklar hep teşekkür ediyor varlığa, yokluğa. Kendilerine bakıyorlar bir yansımada ve ruhlarına tebessüm ettiren, akıllarına bilmediklerini öğreten gerçeklere teşekkür ediyorlar. Aslında kendi yansımalarını görseler de yansıyanlara verdikleri yer ruhlarında önemli bir konumda. Zaten önemsiz yok bu tabloda, sadece öncelikler belirli. Bu çocuklar saf ve temiz bir gerçekliğin içinde var oluyor. Aslında duvarlarla örülü bir hapiste gibiler ama öyle geniş bir arazi ki Uzunçayır Tarlası, geniş bir çemberde olduğu için bilinmiyor, fark etmiyorlar bu hapsi. Hissettikleri zaman o derin ve yüksek duvarları, bizim özgür ruh giriyor devreye ve "çocuklar hadi dolaşalım biraz" diyor. İhtiyacı olanı veriyor çocuklara ressam, oynatıyor fırçasını.

Şimdi sen, Uzunçayır Tarlasında yürürken yolda birini görüyorsun, yürüyüştesin aslında, yaşıyorsun gördüğün kadarı. Kimine göre kaldırımda yürüyen bir kişi, kimine göre evrende gezinen bir ruh, enerji birikimi olarak yürüyorsun kendi yaşamında. Ve "nasılsın dostum?" diyorsun halini merak ettiğin derin bağlı evren komşuna. Cevap verirken "ben de iyiyim" diyorsun. - Kolu kanadığında canım yanıyor derken beden hasar gördü diye de düşünen bir özgür bizim derin bağlı evren komşusu. Her şey ile birlikte, bunlar da ben olmanın bir yönü diyen özgür, kendisi olmak için bedeller ödeyen, görünürdeki bir organizma. (Aslında herkes kendisini anlamak, tanımlamak için birçok bedel öder ve kazandıkları da kaybettiğini düşündüklerinden açılan yerin yeni kiracılarıdır.) - Ara tanımlamaları şimdilik geçecek olursak sadece "merhaba" diyorsun Uzunçayır'ın konuk oyuncusuna.

Ve şekerlik misali teşekkürlük gibi oratada dolanan küçük çocuk söze geliyor yine;

- Teşekkür ederim hala ortak bir alanda kaldığımız için. Ben teşekkür etmezsem ihanet ederim zerremdeki evrene.

Özgür söze giriyor sonra;

- Tabi bu tabloya bakınca ressamını düşlememek eksiltir beni.  Düşünsene sen bir tablo için ışık, renk, fikir derken birçok çalışma yapıp uzunca zamanlar ayırmışsın ve biri çıkıyor bu tablo kendi kendine olmuş gibi seni yok sayıyor. Buna vereceğin cevap da seni sen yapanlarla ilgili, senin bileceğin bir konu. Bana soracak olursan benim de emin olmadığım oldu bu ressamdan, tabi hissetmedim değil. Bunu yaparken de gözümü, kulağımı, aklımı, ruhumu, bedenimi iyice gözden geçirdim ve varlığımı tamamlayan gerçeklerin bütün ve evrensel olup olmadığına dikkat ettim. Tablonun gizemini görünce Ressam'a teşekkür etmek istedim kısaca.

Nihayet bir gün Uzunçayır'da yürüyüş yaparken karşılaştık onunla ve o an tek diyebildiğim "merhaba güzel Ressam, ne de güzel bir tablodur bu, ruhun aklınla işlenmiş adeta. Tablo da; duyguları, aklı, ruhu olan bir beden olmuş adeta." O da tebessüm etti fırçasını burnuma dokundurarak. Uzunçayır'ın çocukları ise konuşmaya can atıyorlar tabloda, "görüşürüz çocuklar sık sık ziyarete geleceğim."

Özgür ve Uzunçayır'ın çocukları bir hikayenin başlangıcı olmuştu artık. Ressam, heyecanını gizlemiyor fırçasını eline alınca.

- Aradan uzun zamanlar geçince ruhun akıl ile işlenmesine sanat demiş insanlık. İradeni kullanma şekline teşekkür ederim insanlık. Henüz fırsatım varken, tüm gerçekler bir hikaye olmadan önce.